Distopik bir toplumda, çitler ve duvarlarla çevrili bir şehirde yaşayan Lena, yaşadığı acılara rağmen prosedürünü sabırsızlıkla bekliyor.
Tam doksan beş gün...
Prosedür; onsekiz yaşına gelen gençlerin tedavi edilerek aşk kavramını ve duygusunu beyinlerinden tamamen çıkarılması işlemi. Bu gençler lisenin sonunda mülakata girip kendilerine en uygun beş eşten birini seçip sozleniyor, ardından üniversite sonrası evleniyorlar. Kaç çocuk yapacağınıza da başkaları karar veriyor.
Ve Sakatlar denilen, bu aşk tedavisini reddedip şehir dışında yaşayan insanlar var. Ama haklarında duydukları hikayeler haricinde onları gören yok.
Böyle bir dünyada yaşayan Lena, çok küçükken babasını kaybedip, altı yaşında da annesi üç kere ameliyat olmasına rağmen deliria adı verilen aşk hastalığından kurtulamamasının akabinde intihar ediyor.
Lena teyzesiyle yaşamaya başlıyor ve artık lise son sınıfta.
Eş seçimi için girdiği mülakatta yanlış cevaplar verdiği sirada, Sakatların eylem yaparak ortalığı birbirine katması, Lenanın işine yarıyor.
Ve herşey bu eylem sırasında uzaktan kahkahalarla gülen bu çocuğu görmesiyle başlıyor.
Kitap çok aksiyonlu değil. Daha çok kızın duygularına odaklı olarak yazılmış. Kötü değil ama şimdiki zamanda yazılması ve kısacık cümlelerin virgullerle birleştirilmesi başlarda beni çok rahatsız etti. Ama alıştım.
Kapak tanıtım yazısı;
Aşk tedavisinden sonar sonsuza dek mutlu ve güvende olacağımı söylediler.Ve ben, onlara hep inandım.
Şimdiye dek.
Şimdi artık her şey değişti.
Artık, bir yalanın baskısı altında yüzyıl yaşamaktansa, aşk hastalığıyla geçireceğim kısacık bir ömrü tercih ederim
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Tasarlamak gerçek bir şeydir; açığa vurulmuş düşler denenmiş demektir.
(İnci - John Steinbeck)